23 Kasım 2011 Çarşamba

KCK'nın arkasında kim var?



Deniz Bilgen ÇAKIR
Koma Civaken Kürdistan-(Kürdistan Halklar Konfederasyonu) Bugünlerde merak konusu
Cumhuriyet tarihinin en  imtiyazlı mahkumunu yarattık. Yasalarımıza göre tek bir avukatı olması gerekirken, neredeyse yüze yaklaşan, avukat kimliğiyle bugünleri sağlayanları organize ettik. Var olan yasalarımızı, kolluk güçlerimizi göz ardı ettik.
Başka ülkelere ayıp oluyor. Bu sitede yıllardır 'Çakma Mandela yaratıyorsunuz' diye feryat ettik. Şimdi Mandela'dan farkı ne diye konuşulmaya başlandı.
Seçim sistemimizdeki baraj garabeti, Soros'un desteklediği kurumların, iktidardaki partilerin aymazlığı silahlı propagandaya imkan tanıdı.
KCK'nın ardında kim varmış? Kim olacak, tüm bunlara kim fırsat verdiyse onlar var.
Tarih, günü geldiğinde elbet birilerine ‘suçlu ayağa kalk’ diyecektir. Türkiye Cumhuriyeti, terör denen beladan nasibini her halde yeterince almamıştır ki 12 Nisan 1991'de kabul edilen 25 maddelik Terörle Mücadele Yasasıyla yetinilmektedir. Çağdaş ülkelerle kıyaslayacak olursak bizim TMK, onların yasalarının beşte biri kalınlığındadır.
Her gün televizyonlarda TERÖR UZMANLARI’nı izliyor, dinliyoruz. Büyük bölümü akademisyen olan bu insanların bugüne kadar bir tanesinin ağzından TMK yetersizdir lafını işitmedim. Ama Anayasamızın gelmişinden geçmişinden bahseden bahsedene.
Şu AB ülkelerinin bir tanesinden alın, aynen tercüme edin ve onu onaylayın. İnanın ki PKK'yla, KCK'yla falan mücadelede çok daha başarılı olacaksınız.
KCK'nın arkasında kim var gerçekten merak ediyorsanız soruyu tersine sorun. Önünde kim var, kim yol gösteriyor diye. O zaman bir cevap bulursunuz.

Adalet Sistemimize bu yakışıyor mu?


Ünal İNANÇ

KCK tutukluları neden ana dillerinde savunma yapamıyorlar?
AKP iktidarı ülkemizin yönetiminde devrim üstüne devrim yapıyor. Gazetelere bakıyorum, televizyonları izliyorum, bir ileri demokrasi gelmiş ülkemize, bir ileri demokrasi...
Dört yıla yaklaştı, Ergenekon diye bir dava başladı. İlâ maşallah asker, askerin yanından geçmiş, birilerine merhaba demiş kim varsa ona da merhaba dediler. İleri demokrasinin dengeler üzerine kurulduğunu 2011 yılında anladık. KCK (Kürdistan Halklar Konfedarasyonu) hakkında takibat başladı. Hani bir türkü var ya hapishaneler doldu doldu diye... Ne de olsa Diyarbakır'da gazetecilik yapmıyorum. Hesabıma göre Diyarbakır'da dört yüze yakın KCK davasından tutuklu var. Sorguları bile yapılmadı. Neymiş efendim, anadillerinde Kürtçe savunma yapmak istiyorlarmış. Bildiğim kadarıyla yasalarımızda bunu engelleyen bir madde yok. Şu karanlık dönem, 12 Eylül falan dediğimiz, ondan önce 12 Mart'ta da, bildiğim kadarıyla olağanüstü mahkemelerde Kürtçe savunma yapanlar vardı. Tercüman da Türkçeye çeviriyordu.
Ekonomide dünyanın sayılı ülkeleri arasına girdik. Devlet büyüklerimiz oldum bittim dünya ülkelerinin yöneticilerine akıl öğretiyor. Şu terör denilen dalga var ya, anladığım kadarıyla hükümetimizin uzmanları bu konuda iyi enforme edilmiyorlar. Olur mu? Olur, niye olmasın. KCK sanıklarını yargılayan mahkememizin değerli başkanı açık ve net bir şekilde sanıklara sorsa “Savunma en kutsal haktır. Bu hakkı biz kısıtlayamayız. Savunmanızı ana dilinizde mi yapmak istiyorsunuz yoksa Türkçe mi? Tercihte bulunun” dese ne olur? Ne olacağını ben size söyleyeyim....
Bu dört yüz sanığın yüzde beşinin dahi Kürtçe bildiğini zannetmiyorum. Değil savunma yapmak, sorulara cevap vermek, bunların hiç birini beceremezler. Doğal olarak hapishanede Kürtçe kurslar açılmadıysa. Bir deneyin desem, ileri demokrasiyi ülkemize getirenler ve uygulayıcıları bana kızar mı?

TV hokkabazları Allah layığınızı versin.

Ünal İNANÇ
Alamanyadan gelin geldi, görelim neyledi.
Cantürk Sakarya benim 55 senelik arkadaşım. Ankara Devlet Konservatuarı'ndan mezun olduktan sonra Türkiye'de kısa bir süre dans etti. Ardından Almanya'ya yerleşti. Yıllarca Vagner'in Bareuth festivalinde Tanhauser balesinde defalarca misafir sanatçı olarak görev yaptı. Dünyanın çeşitli ülkelerinde baş dansçı olarak görev yaptı. Frankfurt'ta yaşıyor. Eşi Theressa, Almanya'da tanınmış bir sanat eleştirmeni yazar. Ne de olsa ikimizin de miadı doldu. Hareket kabiliyeti benden daha iyi olduğu için senede bir iki defa, Frankfurt'tan beni görmeye gelir. Eşi, 10 Kasım'da Anıtkabir ve Türk insanını görmek istemiş. Onun için Yeşilköy'den duraksamadan Ankara'ya geldiler. Ulusoy'dan saat 14.00'da aldım. Anıtkabir'e arabayla gitmek ne mümkün. Bir kilometre ötede indiler, gittiler. Ben arabada kaldım. İki saatten fazla arabada uyumuşum. Uyandım, kimse yok. Bir saat de öyle geçti, geldiler. Hanımefendi çok memnun. Türk insanını, bir siyasi lidere gösterdiği saygıdan dolayı övüyor.
Akşam televizyonlarda bir takım hokkabazları görüyorum. Atatürk'ü çok seviyorlarmış. Atatürk tartışılmalıymış. Atatürk diktatör olarak nitelenebilirmiş. Atatürk demokrasiyi istiyormuş, şimdi demokrasi gelmiş veasire vesaire vesaire. Her vesairenin altında bir aşağılıklık, bir çirkinlik sırıtıyor. Bereket hanımefendi Türkçe bilmiyor. Utandım, tiksindim.
Ne diyeyim, Allah hepsinin layığını versin.
Bir Almana baktım, bir de bizim bu tosunlara. Aklıma Mutlu Çelik'in şiiri geldi sizinle de paylaşmak istedim;

Cevaben
Ne işin varTanrı ile aramda
Sen kimsin ki orucumu sorarsın
Hakikaten gözün yoksa haramda
Baş açığa niye türban sorarsın.

Rakı, şarap içiyorsam sana ne
Yoksa sana bir zararım içerim,
İkimiz de gelsek kıldan köprüye
Ben dürüstsem, sarhoşken de geçerim.

Sakal, şalvar, gümüş, sarık iş değil
İbadetin reklamına sığınma
İnanç varsa inandığına eğil
Her tayinde bir camiye sığınma.

Esir iken mümkün müdür ibadet
Yatıp kalkıp Atatürk’e dua et
Senin gibi dürzülerin yüzünden
Dininden de soğuyacak bu millet.

İşgaldeki hali sakın unutma
Atatürk’e dil uzatma şerefsiz
Sen anandan yine çıkardın amma
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz.

Riyakarsın sakal gizlemez seni
Haram ile doldurmuşsun keseni
Dokunulmaz sanırsın sana amma,
Dokunursa bu millet ……… seni.